içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

21 Mayıs 1864

Av. Rahmi Tuna

21 Mayıs 1864

 

            Ben İnternet ve bilgisayar kültürünü öğrenemediğim için toplumda yapılan anlık tartışmalara ve değerlendirmelere katılamıyorum. Doğrusu katılmak da istemiyorum. Geçtiğimiz gece televizyonu izlerken dünya gündeminin analizi yapılıyordu. Konu da Rusya'daki yolsuzluklardı, dikkatle izlemeye başladım.

            Değerlendirmeler esnasındaki bir tespit dikkatimi çok çekti. “Moskova Özerk Kafkas Cumhuriyetlerinde yapılan yolsuzluklarla baş etmekte zorluk çekiyor”  deniyordu. Daha öncede Kafkasyadaki yönetimin alacağı şekil tartışılırken sebepler arasında çoğunlukla Kafkas Cumhuriyetlerindeki yolsuzluklar dile getirilmişti.

            Sabahleyin kalkınca, Mahinur beni İnternet'e çağırdı. Hasan Kanpolat'ın 21 Mayıs değerlendirmesi vardı. Bana okuyunca; “Şükürler olsun anlayan bir insan 21 Mayıs'ı değerlendiriyor” dedim. Daha önce de aynı duyguyu Ayşe Hür için dile getirmiştim, her ikisine de candan teşekkür ediyorum.

            Değerli paylaşımcılar, 21 Mayıs 1864 gününü değerlendirirken üzerinde çok ciddi düşünmemiz gereken ağır konular vardır. Bu konuları anlamadan, analiz etmeden, sadece nefret duygusunu dile getirmeye yönelik hareketlerle 21 Mayıs'ı anıyor olmak bize hiçbir şey kazandırmayacaktır. Bunun bilincine iyi varmamız gerek. Bu konuda gençliğe yönelik bir çalışma yapıyorum. Dolayısıyla burada fazla ayrıntıya girmeyeceğim. Yalnız düşünülmesi gereken birkaç konuyu başlıklar halinde dile getirmek istiyorum.

            1- Çarlık Rusya'sı daha kinezlik aşamasında kurulduğunda hakim olan anlayış şuydu; İstanbul şehri “Tsargrad” yani “Şehirlerin şahı” olan bir kenttir ve ana hedef İstanbul'u ele geçirmektir. Bu yalnız Çarlık Rusya'sının değil, Roma'nın da , Bizans'ın da , Arapların da bir çok devletlerin ana hedefi olmuştur. Bu duyguyla Fatih Sultan Mehmet 1453'de İstanbul'u fethetmiştir.

            2- Buna bağlı olarak Çarlık Rusya'sı dünyaya yönelik stratejisini ve politikasını şöyle tespit etmiştir: “Azak Denizi'nden başlayarak Karadeniz'e. Oradan İstanbul ve Çanakkale Boğazı'na hakim olarak deniz yoluyla Akdeniz'e ve Okyanus'a uluşmak.” Diğer taraftan bu yolun güvence altına alınabilmesi için Karadeniz ve Azak Denizi kıyılarında olan kara parçalarının ele geçirilmesi gerekti. Ayrıca Güney Kafkasya'daki kıyıların ele geçirilebilmesi ve Anadolu coğrafyasıyla sınırdaş olunabilmesi, Kafkas Dağlarından aşan bir kara yolunun ele geçirilmesi ve gerçekleştirilmesi zorunluydu. Yaklaşık 3500 metre yükseklikten geçen Daryal askeri kara yolunun amacı da buydu.

             3- Bu politikaya karşılık İngilizlerin, Rusların sıcak denizlere inme engelini oluşturacak olan güvenlik hattı 1800' lü yıllarda Azak Denizi'nin kuzey kıyısından geçiyordu.

            4- 3 Ocak 1681'de imzalanan Bahçesaray anlaşmasında Osmanlı devleti Rus Devleti ile oturup anlaşma imzalamaya tenezzül etmemişti. Bu nedenle anlaşma Kırım Hanı ile Rusya arasında imzalanmıştı. Ne var ki Osmanlının kaderi ve gelişen olaylar öyle bir noktaya geldi ki II. Mahmut Mısırda isyan edip Osmanlı topraklarına saldıran bir isyankarın isyanını bastırabilmek için Çarlık idaresinden korunma altına alınmasını isteme durumunda kalmıştı. Ancak bazı kayıtlara göre Çarın cevabı çok ilginçtir, “Hristiyan olursan seni koruma altına alırım.”Arkasından imzalanan anlaşmalarla Karadeniz Ruslara açıldığı gibi, İstanbul, hatta Çanakkale Boğazı Ruslara serbest olarak açılmıştır.

            5- Bu politikalar gelişirken Osmanlı-Rus rekabeti nasıl başlamış?  Ne zaman başlamış? hangi taraf başlatmıştır? Sorularının yanıtını bilmek gerek.  1567 tarihinde Suriye nehri üzerine kurulan kalenin yıkılması için Çar'a yazılan mektuba verilen cevapta “Ben bu bölgenin, Kabardey Bölgesinin Osmanlı toprağı olduğunubilmiyordum.” diyerek kaleyi yıkan Çarlık rejimi 1880'li yıllarda  bu ve benzeri kaleleri niçin ve nasıl yeniden yapabilmiştir. Ayrıca 1569 tarihinde Türk bölgelerine giden yolu açmak için Astrahan'ın zaptı, Don ve Volga arasında kanal açılmasını isteyen ve bunun için sefer yapan yine  Osmanlı Devleti olmuştur. Bu nedenle Osmanlı Rus rekabetini, Osmanlıların başlattığını iddia eden yazarlar vardır.

            6- Emperyal devletlerde görülen bu gelişmeler ışığında Osmanlı devleti teorik olarak kendi toprağı saydığı Kafkasya'ya ve Kafkasya'daki mücadele hareketine maddi ve manevi olarak niçin herhangi bir yardımda bulunamamış veya bulunmamıştır. Bunu merak eden okuyucuların Adagum'da yapılan toplantı ve yayınlanan bağımsızlık bildirgesini çok iyi okumalarını tavsiye ediyorum.

            7- Bütün bu hadiseler olurken 1800'lü yıllardan itibaren Kabardey bölgesinde başlayan Kafkas-Rus Savaşının hangi koşullar altında ve ne şekilde cereyan ettiği doğru olarak konulabilmiş midir? Örneğin 1550' li yıllarda Kırımlıların ve Şamhalların zulmünden korunmak için çare heyetler göndererek koruma isteyen Çerkesler hatta Çerkeslerden korunabilmek için Çardan yardım isteyen Asetinler nasıl bir politika ve psikoloji ile hareket etmişlerdir ? Savaşarak yenmiş olduğu Jane Beyi Kansuk'un kafasını keserek torba ile hediye olarak Sultan'a gönderen ve bu hediye karşısında Sancak Beyliği rütbesine yükseltilmiş olan Çerkes asıllı kahramanın bu düşmanca davranışına Osmanlının tepkisi nasıl değerlendirilmelidir?

            8- “Ben Hazreti Muhammed kanalıyla Allah'tan emir aldım. Bana Ruslarla gazavat yapma emri verildi, bunun için bana yardımcı olun, izin verin.” diye Osmanlıya mektup gönderen ve gazavat adı altındaki mücadeleyi başlatan şeyh Mansur'un acaba gerçekten Allah'tan emir almış olduğu söz konusu muydu? Bu düşünceyi sürdüren ve Şamil tarafından organize edilerek kurulmuş olan Muridizm felsefesinde mutlak kusursuzluğa varabilmek için: şeriat, tarikat, hakikat ve marifet kavramları gibi dörtlü kavramın geliştirilmesi ve uygulanması ile uzlaşmasız bir biçimde Çarlık Rusya'sının orduları ile mücadeleyi çok doğru bir politika olarak değerlendirebilir miyiz ? İslam felsefe sisteminde bu koşullarla mücadele edilerek vatanı terk etme diye bir kavram var mıdır? Bu koşullarla yapılan mücadele Ruslar'a karşı öyle şiddetli bir nefret yaratmıştır ki hiçbir koşulda uzlaşma ve barış arama şansı ortaya konulamamıştır. Hatta Çeçen halkına duyuru diye Çar adına yayınlanan beyannamede Çeçenlere gerçekten iyi haklar tanınmış olması ancak bandit olmamaları bildirildiği halde bu bildiri de dikkate alınmamıştır.

            Karşılıklı  bu nefret duygusunun yarattığı ilginç bir bilgiyi vermek istiyorum. Ruslar, Çar ordusu tarafından öldürülen veya ölmüş olan bir Çeçen veya mücadeleci bir Çerkesin kafasına 10 ruble değer biçmişlerdi. Buna karşılık Çeçenlerin cevabı da şuydu; “ Bizim buğday ekecek fazla toprağımız yok, mevcut olan az toprağımızı da öldürdüğümüz Rusların kafasını ekmek için kullanıyoruz, dolayısıyla buğday ekemiyoruz.”

            Değerli paylaşımcılar, şimdi şu soruları kendimize sormak zorunda olduğumuzu hissediyorum.

            a- Kafkasya'ya geçmişte kalan bir toprak ve kültür anlamında nostaljik olarak mı bakmalıyız, yoksa bu günkü konumumuzla, kültürümüzün, tarihimizin yaşayan ve yaşatılması gereken bir değeri olarak mı algılamalıyız?

            b- Dün İngilizler Kafkasya'yı kendi menfaatleri için nasıl kullandılarsa, hatta bunun için Osmanlıyı bile sürekli alet ettilerse, bu gün bu rekabet ve politika sona ermiş midir? Amerika'nın çeşitli düşünce kuruluşları ve vakıfları vasıtasıyla yaratmak istediği Kafkas-Rus bunalımı geçmişteki İngiliz politikasının aynısı ve devamı değil midir?

            c- Biz Çerkesler olarak  bu politik çıkar kullanımlarına yüzeysel değerlendirmelerle sürekli alet olursak ayrıca Rusya'ya duyulan nefreti bu gün de politikanın ana unsuru sayarak hareket edersek Kafkasya'ya yönelik bir politikayı pozitif anlamda nasıl oluşturabiliriz ? Bu gün toplumda çok sık kullanılan kavramlar vardır, soykırım, Soçi olimpiyatları gibi.  Bu kavramları kullanırken, uluslararası hukukun getirdiği koşullar, taraf olanların güçleri, ayrıca mevcut olan siyasal ve hukuki atmosferi ne derece bilerek ve doğru olarak kullanıyoruz, bunu geleceğimizle nasıl ilişkilendiriyoruz?

            d- Son bir soruyu daha sorarak bitirmek istiyorum. Bu gün toplumumuzda görülen marjinal kuruluş ve görüşlerin ışığında dinsel açıdan bakanların olayı dinsel olarak değerlendirmeleri, çeşitli kişi ve kuruluşlardan destek alan insanların olayı emperyal güçlerin, özellikle ABD nin  istekleri doğrultusunda değerlendirmeleri. Tarihsel nefreti Ruslara karşı kayıtsız ve şartsız sürdürmek isteyenlerin bu şekildeki değerlendirmeleri, ayrıca toplumumuzda her bireyin kendine has bir devlet ve kuruluş portresini çizdiği, bu gün ve tarihsel olarak kuramadığımız birlikteliğin daha fazla bölünmüş ve parçalanmış olarak devam ettiği, bu devamın da sürekli olarak düşmanlık ve nefret yarattığı bir ortamda biz toplum olarak gerek Kafkasya için, gerek Rusya için, gerekse bulunduğumuz ve içinde yaşadığımız bir devletler için pozitif bir politika oluşturabilir miyiz?

            Bütün bu duygularla 21 Mayıs'ı acı bir günümüz olarak anıyor, ölenlerimize rahmet, bu günkü toplumumuza da gerçekçilik, birlik, beraberlik ve sağduyu diliyorum. Geleceğimize yönelik politikaları oluştururken, gerçek bir birliktelik iradesiyle, tarihimize etki eden faktörleri doğru olarak tespit edip yüzleşmek suretiyle değerlendirerek belirleyeceğimizi ümit ediyorum.

Avukat Rahmi TUNA

 

Bu yazı 12001 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI