içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

HER APSUWA BUNLARI BİLMELİ 2

HER APSUWA BUNLARI BİLMELİ

 

Apsuwaraya inanıp, Alayföa kurallarını uygulayarak; en iyi düşünebilenler, düşüncelerini en iyi aktarabilenler, yüreği çatal olmayanlar, etrafını kişisel çıkarlarına uydurmaya çalışmayanlar, savaşta cengâverliğiyle, barışta ahlâklı, soylu ve dik duruşuyla öne çıkanlar, erdeme en çok yaklaşan gerçek yiğitler değerli birer Apsuwaydı ve saygındılar. Özetle; Apsnı’da sadece Apsuwa olanlar söz sahibi olarak yaşadı.   

 

En zenginiyle en fakirinin arasındaki farkın; iyi bir at ve iyi bir silâhla hudutlu kalabilecek kadar mütecanis, Yeni bir urbayı çalım olur diye giyip toplumun huzurun çıkamayacak kadar alçak gönüllülüğe sahip, , o urbasını beğenen birine hiç düşünmeden verebilecek soylulukta ve paylaşımcı olabilmeyi gelenek edinmiş, Apsuwalık/ Apsuwara temel kurallarını yaşam şekli olarak benimsemiş bir yapıdaydı Apsuwa toplumu.

 

Oysa içine girilen yeni toplum (Osmanlı toplumu), bu değer yargılarına ve bu yapıya tamamen yabancıydı. Üstün imtiyazlara sahip yöneticilerle,  kasaba ve şehirde yaşayanlardan oluşmuş hiyerarşik sınıfların yanı sıra, üst sınıflara kul köle olmuş, Raiyyet /sürüler denen bir diğer sınıfları daha vardı. Köylerindeki Devlet’i Ali Osmaniyeye (Yüce Osmanlı Devleti), dolayısıyla; Allahın Dünyadaki gölgesi ve tek temsilcisi varsayılan Padişaha ait topraklara bağımlı, köyünü terk etmesi yasaklanmış bu sınıfın mensupları; çoğunluğu oluşturur ve raiyyet olma hali, miras yoluyla babadan oğula da geçerdi.  Köylü bir babanın çocuğu köylü bir raiyyet olarak doğar, ‘çok büyük istisnalar hariç’ bir başka sınıfa geçemeden çoğu kez ve ömrü billâh öyle yaşardı.

 

Gerçi bu düzen 1839 Gülhane Hattı Hümayunu ve 1859 Islahat Fermanıyla kaldırılmıştı ama asırlar boyu süren bir düzenin alışkanlıkları kolaylama terk edilemedi. Üst sınıflar, edindikleri kazanımları ellerinde tutmakta kıskanç ve ısrarcıydılar. Şehirlerde yaşayanlar; köylü raiyyet takımını yanlarına yaklaştırmıyor, onları horlamayı sürdürüyorlardı.

Apsuwalar Anavatanlarından göçtükten sonra yerleştikleri bu topraklarda; birlikte yaşamak zorunda oldukları, anlatılan karakterdeki Osmanlı toplumuna uyum sağlamakta çok zorlandılar ve bu açmazı  uzun yıllar yaşadılar. Çekilen bu sıkıntıların en başta gelen nedeni; içinde yer aldıkları, asırlarca Padişahın teb’ası ve Halifenin ümmeti olarak yaşamış bu halkın değer yargılarından; tamamen farklı bir karakterde oluşlarıydı.

 Oysa Apsuwalar köylerde yaşamalarına karşın, Osmanlı köylüsü gibi sürü olarak görmüyorlardı kendilerini. Onlar gibi davranmıyorlardı. Şehirlerde yaşayanlarla eşit, hatta çoğu kez onlardan üstün olduklarını düşünüyor ve öyle davranıyorlardı. Yerli köylülerin şaşkın bir sersem tavuk gibi ürkek dolandıkları kasaba ve şehirlerde; Apsuwalar başları dimdik bir azametle, el etek öpme simgesi temennahlar yapmadan geziniyorlardı ürküntüsüz. Ve Apsuwaların bu tavrından; üst sınıflar ve şehirlerde yaşayanlar rahatsızdı.

Bu düşünüş ve anlayış farkı, iki toplumun kaynaşmasını zorlaştırdı. Taraflar; kemikleşmiş değer yargılarından öyle kolaylama vazgeçmedi. Yerlilerin kalabalık ve çoğunlukta, onların ise azınlıkta olması da Apsuwaları pek etkilemedi. Özgür ve kendini önemseyen tavırlarından; çok darda oldukları ve yoklukla boğuştukları zamanlarda bile ödün verip yalvar yakar olmadılar.

Zaman zaman biri birlerini beğenmeyerek alay eder oldular. Taraflar; kendi değer yargıları doğrultusunda ayni topraklarda, ama iki yabancı toplum gibi yaşar oldular. Karşılıklı kültür alışverişleriyle, yeni kurulan Cumhuriyetin edindirdiği Vatandaşlık kavramının potasında kaynaşıp biri birlerini kabullenerek tanış, hatta akrabalıklar kurulana kadar da bu böylece sürdü. 

Hunca Alp Bosuter 

Bu yazı 5551 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI