içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Atsanba Sülalesinin Şifalı Kanı

Atsanba Sülalesinin Şifalı Kanı

Atsanba prens sülalesinin temsilcileri Tsandrıpş Bölgesi’nde, Haşupse nehrinin havzasında ve sınır bölgelerde yaşıyorlardu. Soçapsta ve Matsesta arasında ise Atsanba sülalesinin tapınakları Tsanıh ve Tsandışha dağları bulunuyordu. Ş.D. İnap-ipa’nın görüşüne göre söz konusu soy Sadz prens sülalerinden bir tanesine aitti. Abhazlar çok eskilerden biliyorlardı ki Atsanba’nın kanı kan akıntısı hastaları için şifalı özelliklere sahipti. Ünlü etnograf Y.V. Çesnov hakkında şunları yazıyordu: “Atsanba sülalesinin kanı kadın hastalıkları, zehirlenme, herhangi bir kanamaya karşı güzel ilaçtır. Bu insanlardan kan satın alınıyor”.

 

Atsanba soyunun temsilcileri – hem erkek, hem kadınlar – kan akıntısı ve diğer birçok hastalıktan insanları iyileştirebiliyorlardı. Herhalde, söz konusu kabiliyet ilk başta erkek çizgisi üzerinden yürüyormuş, fakat Atsanba sülalesinin bilinmeyen sebeplerden dolayı erkek çizgisi kesilmiş ve de “Atsanba hastalığı” – “Atsanaa rızyua” ile hastalanan hastaları iyileştirme fonksiyonunu kadınlar kendi üzerlerine aldılar.

 

Ş.D. İnap-ipa onların iyileştirme yöntemlerini şu şekilde anlatıyor: “Sabahleyin Atsanba sülalesinin kanı ile ıslatılmış pamuğu üç suyun kesişmesindeki pınarın suyuna batırıyor. Bundan sonra su şifalı özelliklere sahip oluyor.” 

 

Hekim Georgiy Jvanıya’nın iddiasına göre (annesi Atsanba soyundandır) Moskova Geomotoloji Enstitüsü Atsanba’nın kanını inceledikten sonra özel özelliklere sahip olup, özel olarak da kanın yuvarlanmasını iyileştiriyor.

 

Teyzem (amcamın eşine)  Atsanba Tatyana Konstantinovna’ya hastaların akrabaları şifalı kanı almak için hala gelmeye devam ediyor. Söz konusu değeri ölçülemez kanını su ile karıştırıp, hastaya içmesi için verirler. Hastanın iyileşmesi ilacı kullanınca hemen kendisini gösterirdi. Şükran ifadesi olarak insanlar herhangi bir şeyi bırakırlardı – para, havlu veya başka hediyeler.

 

Tatyana Konstantinovna’nın bana anlattığına göre Atsanba sülalesinin tüm erkekleri ölmüş, babasını ise göçe zorlamışlardı, bu yüzden de atalarının mesleğini devam ettirme görevi Atsanba sülalesinin kadınlarının üzerine kalmıştı.

 

Tatyana’nın sürekli olarak kanlarını veren iki halası vardı, fakat onların olmadığı durumlarda yardım için gelenlere kendisi yardımcı olurdu. Bir de fizyolojik özelliklerinden dolayı parmağını daha derin delmesi gerekiyordu, çünkü istem dışı yaraların oluşması halinde bile kanı çok nadir akardı. Kızının bu şekilde zorlandığını görünce annesi sadece yaralarının oluşması halinde kanının vermesi konunda söz almıştı. Bunun için yaralanan parmağını ıslatmak için da ilk önce steril pamuğu alırdı, daha sonra da gerekli olduğu durumda hastanın akrabasına verirdi. Bu ıslanmış kanın olduğu kavanoza suyu döküyor ve hastanın akrabasına verirlerdi. Söz konusu değeri ölçülemez ilaçtan sonra hastanın durumu iyiye doğru gidiyordu ve tam tersi akrabaları ilacı bulamazlarsa, ölürdü.

 

Bunu bildiği için de, eğer Tatyana’nın hazırda kanı olmasa, annesine verdiği sözü bozuyor ve parmağını deliyor ve değer biçilemeyen damlaları başkasının canını kurtarmak için verirdi.

 

İlim insanı İ.İ. Hvartskiya zannediyor ki “... toplumsal hayantlarında yüksek normlardan dolayı “payenler arasında Rumlar” olarak adlandırılan esrarlı Sikambr kabilesi halefleri olduğu düşünülen Meroving hanedanının de bu şekil özelliklere bulunurdu.

 

Belki de, bazı Alman araştırmacıların kutsal Graal’in Güveçi ilk başta Abhaz prenslerinde korunuyor olduğu düşüncesi bununla ilgili olabilir. Bunun yan doğrulanması Açba’nın sülalesinin armaları olabilir: uzun altın saçlar – Merovinglerin diğer ayırıcı özelliği”.

 

Meroving hanedanının kralları saçlarını hiçbir zaman kesmezdi ve sırtlarında kırmızı haç şeklinde doğum lekesini barındırırlardı. O zamanın insanları Merovingleri “uzun saçlı krallar” olarak adlandırırlardı. Anlatıldığına göre, onlar iyileştirme gücüne sahipti.

 

Diyana Ahba

 

Kaynak: http://alashara.org/news/tselitelnaya_krov_roda_atsanba

Bu yazı 9672 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI