içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

İlm-i siyaset

İlm-i siyaset

 

Bundan yıllar önce, yirmili yaşlarımızın başında, devlete karşı işlediğimiz bir suç isnadıyla zorunlu ikamette tutulduğumuz bir dönemde tanışmıştım rahmetli N.İmre amcayla. Amca diyorum çünkü aramızda en az kırk yaş fark vardı.

 

Derin bir hukuk bilgisi vardı. Tüm herkese yardım eder, itiraz dilekçeleri yazar, bilabedel hukuk danışmanlığı yapardı. Yazılarını Arapça yazar sonra Türkçeye çevirirdi. O dönemde şehirdeki tüm hâkim ve savcılar onu tanırdı. Yaklaşık ondört ay kırk metrekarelik bir alanda bulunmak zorunda kalmıştık. Bendeki hatıraları yaşamım boyunca canlılığını koruyacak, ruhu şad olsun.

 

Tabii biz gençliğimizin getirdiği enerji ve asilikle o daracık alanda da yapabildiğimiz her şeyi yapmaya, inandığımız uğurda mücadelemizi sürdürmeye gayret ediyorduk.

 

Bu nedenle ciddi badireler atlattığımız zamanlar çoktu. Bu durum N.İmre amcanın çok canını sıkıyor, daha itidalli ve akılcı davranmamız gerektiğini sürekli yineleyip duruyordu.

 

Bir gün yine idareyle bir didişmemizden sonra beni yanına çağırıp aşağıdaki "Kıssadan Hisseyi" anlatmıştı.

 

"Zamanın birinde Anadolu’daki bir medresede geçiyordu olay. Yıllarca burada eğitim gören bir öğrenci artık olgunlaştığını, burada daha öğrenecek bir şeyi olmadığını öne sürerek şeyhinin karşısına çıkıyor ve;

 

-Ey şeyhim şu kadar yıldır burada eğitim aldım, artık "oldum" izin verin öğrendiklerimi halkla paylaşayım, eğitimimin amacına uygun olarak, onları irşad edeyim, icazetinizi istiyorum der.

 

Şeyh;

 

-Evladım evet bu kadar yıldır buradasın lakin henüz öğrenmen gereken bir şeyler vardır, bir süre daha sabret onları da öğren der.

 

Fakat genç öğrenci öğrendiklerinin yeterli olduğunu, başkaca burada öğrenebileceği bir şey kalmadığını söyleyerek ısrarcı olunca şeyhi izin verir ve bizim genç aydın yollara revan olur.

 

Bir Cuma günü Anadolu’da bir köye yolu düşer. Camiye girer ve alaylı bir cami hocasının vaazını dinlemeye başlar. Ancak hocanın vaazı öyle çarpıtmalarla, yanlış ifadelerle, uydurmalarla, hurafelerle doludur ki, bir süre bunları dinleyen genç alim sonunda dayanamayarak ayağa fırlar ve:

 

-Ey cemaat bu hocanızın söyledikleri külliyen yalan, hurafe dolu bunların doğruları şunlar, şunlardır deyince,

 

Hoca;

 

-Ey cemaat bu gördüğünüz kişi münafıktır, aramıza fitne sokmaya gelmiştir, acımayın, deyince köylüler tarafından "Mükellef" bir meydan dayağı ile ödüllendirilmiş.

Genç aydın bu "Deneyimle" süklüm, püklüm medreseye geri döner, şeyhinin karşısına çıkar.

 

Şeyh öğrencisinin bu pejmürde halini görünce sorar;

 

-Ne oldu evladım sana?

 

Öğrenci başından geçenleri anlatır.

 

Şeyh;

 

-Evladım ben sana söylemiştim, henüz öğreneceğin bir şeyler vardır, bir süre daha kal, sen bugüne kadar dini, ilmi, tabii bilimleri öğrendin ancak öyle bir ilim var ki tüm bu öğrendiklerinin önünde ve üstünde, o ilim ilm-i siyasettir, şimdi onu öğrenme vaktidir der.

 

Bir süre daha medresede eğitim gören genç alim, sonunda şeyhinin olurunu alarak medreseden ayrılır ve bir Cuma gününe denk getirerek aynı köye gider ve hocanın vaazını tekrar dinlemeye başlar. Cahil hoca tabii yine bildiğini okumakta, yalan yanlış bildikleriyle halkın beynini doldurmaktadır.

 

Bir an bizim genç alim ayağa kalkar ve cemaate dönerek;

 

-Ey cemaat bu gördüğünüz hoca öyle ermiş, öyle yüce, öyle güzide bir insandır ki, onun saçından sakalından bir kıl koparan cennetliktir der.

 

Bunu duyan ahali saçından sakalından bir kıl koparabilmek için hocaya hücum ederler ve onu "hal" ederler.

 

İşte siyaset böyle bir şeydir. Sorunları halletmenin birçok yolu, yöntemi vardır, önemli olan "İlm-i siyaset"le davranabilmektir derdi, rahmetli N.İmre amca.

 

Bir şeylerin gerekliliği onu doğru veya meşru yapmaz. Bizler Kafkas kökenli olarak, doğruluğu, dürüstlüğü, mertliği, haklıdan yana, doğrudan yana olmayı şiar edinmiş bir toplum olarak ve adını, namını yukarıda saydığım bu meziyetlerden alanlar olarak, gelin siyaseti siyasetçilere bırakalım. Onları bilelim, gardımızı ona göre alalım. Bizim önceliğimiz siyaset yapmak, siyasete öykünmek değil, artık dumura uğramış, hatta bu yukarıda saydığım hasletleri yaşamak ve yaşatmak olmalı, zor olan bu bence.

 

Kıssadan hisse, anlayana.

 

Saygı ve sevgilerimle.

 

R.Cengiz Koç Aşba

01.06.2018

Bursa

 

 

Bu yazı 5826 defa okunmuştur.
YAZARIN DİĞER YAZILARI