içerik yükleniyor...Yüklenme süresi bağlantı hızınıza bağlıdır!

Gürcü-Abhaz Çatışmasının Kökeni ve Evrimi 2.Bölüm

Gürcü askeri müdahalesinin “anayasalar savaşı” kapsamında özellikle de 1925 Abhaz anayasasına dönülmesine bir tepki olarak anlaşılması gerektiğine dair yaygın bir kanı vardır. Yine de, bu metnin neden Gürcü milliyetçilerine göre Abhazya parlamentosu tarafından iki yıl önce(25 Ağustos 1990’da) kabul edilen Devlet Egemenliği Deklarasyonu’ndan daha sakıncalı olması gerektiğini anlamak zordur. Her iki belge de Abhazya’nın Gürcistan ile birleşmesini reddediyordu.

Gürcü-Abhaz Çatışmasının Kökeni ve Evrimi 2.Bölüm

Gürcü-Abhaz Çatışmasının Kökeni ve Evrimi 2.Bölüm

 

BÖLÜM 3

ALGILAR VE HESAPLAR

 

Her iki tarafın algılamadaki ve hesaplamadaki kalıcı başarısızlıkları çatışmanın tırmanasına ve savaşın patlak vermesine büyük oranda katkı sağladı.

 

Gürcü tarafında, anlamayla ilgili temel başarısızlık Abhazların güçlü ve köklü korkuları ve şikâyetleriyle bağımsız ve potansiyel olarak güçlü bir aktör olma niyetlerini hafife alma eğilimi oldu. Gürcülerin Abhazya üzerindeki çatışmayı Rusya ve Gürcistan arasında görerek, çatışmanın Abhazlar ve Gürcüler arasında geçen boyutunu kaçırmaları bu eğilimle bağlantılıydı. Eğitimli ve bilinçli Gürcülerin çoğu bile dikkat çekici bir şekilde Abhaz kültürü ve tarihi hakkında bilgisizdirler.

 

Tiflis’teki Kafkas Evi Gürcüler arasında Abhazların tecrübesini yaymak için değerli çalışmalar yapan bir kurumdur. Ziyaretimde çoğunlukla Sohum’dan gelen Gürcü genç mültecilerin katıldığı Abhaz dili üzerine dersler verdiklerini söylemişlerdi. Genç Gürcülerden bir tanesi kendisinin ve arkadaşlarının ancak savaştan sonra Abhaz dili ve kültürü üzerine ciddi bir ilgi geliştirdiklerini pişmanlıkla ifade etmişti. Eğer aynı ilgiyi daha önce göstermiş olsalardı, belki de savaş hiç yaşanmayabilir ve halen daha Sohum’da yaşıyor olabilirlerdi.

 

Abhazlar acı verici tarihsel ve kişisel hatıralarla yaralanmış küçük milletlere has tipik psikolojik niteliklere sahiptiler. Ayrılıkçı hareketi politik olarak desteklemiş pek çok yetişkin Abhaz anadillerini konuştukları için Gürcü öğretmenlerince dövüldüklerini hatırlayabilir. Bu nedenle, üç Abhaz yazar 1985’te çocukluklarına dair yazmıştı: “Abhaz çocuklarının gözyaşlarına boğularak Beria’nın “öğretmenlerinin” sopası altında tek bir kelimesini anlamadığı Gürcüce kelimeleri tekrar ettiği zamanlardı. Tarihin bu dönemini unutmak istiyoruz, ancak yapamayız… Abhazya’da Abhaz okullarının kapanmasına katılan pek çok insan yaşıyor ve sürekli hatırlıyor.(Lakoba 1998, s. 101)

 

Abhazlar’da Stalin’in yaptığı gibi zorunlu asimilasyonla veya Çarlık Dönemi’ndeki katliamlar ve sürgünle yok olan komşuları Ubıhları izleyeceklerine dair tarihsel zemine sahip bir korku da vardır. Ubıhların başlarına gelenler hakkında Abhazlar arasındaki farkındalık Bagrat Şinkuba’nın Ubıh sürgünü hakkındaki tarihsel bir romanı olan Son Ubıh’ın yayınlanmasıyla yükseldi.(Hewitt ve Khiba s. 169)

 

Stalin sonrası dönemin “normal” koşulları altında, olası bir Abhaz isyanına karşı soykırımcı Gürcü reaksiyonunun korkusu Abhazların ihtiyatlı davranması için bir neden sayılabilir, çünkü bir sorun çıkarmadıkları müddetçe Abhazların temel fiziki ve kültürel yaşamlarının devamı Moskova tarafından garanti altındaydı. Mesela, yerel parti lideri V. M. Khintba’nın Şubat 1978’deki Komünist Parti toplantısında sergilediği tutum buna örnek teşkil eder. Khintba aktivist Abhaz entelektüellerine(onları “provakatörler” olarak görüyordu) halk arasında huzursuzluğu teşvik ettikleri için çıkıştı: “Ben bu halkın, sevgili halkımın bölgesel Abhaz komitesinin sekreteriyim… 1957’de ve 1967’de(huzursuzluğun dalgalarınnın yayılmasından evvel) Demoklesin kılıcı üzerimizdeydi. Siz milliyetçilikle zehirlenmişsiniz… Dolayısıyla biz, Abhazlar, heyecanımızı ve hoşnutsuzluğumuzu gösteriyoruz. Ancak biz azız. Bizden daha kalabalık olanlar, ya diğerleri de biz gibi benzer heyecanı yükseltirlerse? Çünkü onların da gururu var. Hoşnut olmayan sadece bir kısım değil.(Abkhazskie pis’ma 1994 s 250-51)

 

Ancak Sovyetler Birliği’nin aşina politik ortamının çöküşü yaklaştıkça ve “Merkez”in koruyucu şemsiyesi kaybedilince, ihtiyata dayalı eski mantık gücünü kaybetti. Haziran 1989’da, Gürcü milliyetçi milislerin saldırısı merkezi birliklerin zamanında müdahelesi ile durdurulmuştu. Gürcüler güçlü bir orduya sahip olduğunda ve Sovyetler Birliği ortadan kaybolduğunda Abhazlar için depoda ne vardı? “Elimizde ne var? Sadece düşünün” “Aydgılara” gazetesi okuyucularını 3 mayıs 1990’da uyarıyordu. (Hewitt ve Khiba 1998 s. 176-177) Cevap açıktı: riski ne olursuna olsun, ayrılık göze alınmıştı, çünkü ayrılığın alternatifi soykırımdı. Bu korku ayrılıkçı liderliğin desteğinde Abhazların birliğini, uyumunu güçlendirdi.

 

Temmuz 1989’da Sovyet lideri Gorbaçev’le görüşebilmek umuduyla Moskova’ya giden Abhaz kadınlarından oluşan bir delegasyonun yazdığı açık mektup, Abhazların soykırıma yönelik korkularının sahiciliğinden şüphe duyanlar için bir örnek teşkil eder:

 

“Sizin için, Abhazya bir tatil bölgesi, bir sahil; bizim için ise kaybediyor olduğumuz bir anavatan. Sizin aileleriniz tahliye edilip, tatilciler kaçarken, bizim kocalarımız ve çocuklarımız ve onlarla birlikte biz, sizin lütfunuzla kemiklerimizi bu toprağa sunacağız. Yalnız sizin yüce merhametinize ulaşabilecek bir kişi kalacak mı bilmiyoruz.

 

Bizim güvenimizi tükettiniz, ve biz, Moskova’ya gelen ve sizinle görüştürülmeye izin verilmeyen; yardım için uluslararası örgütlere, demokratik hareketlerin liderlerine, Kafkas halklarının örgütlerine başvurmak zorunda kalan, Abhazya’nın kadınları, iyi niyetli tüm insanlığa küçük ve gururlu Abhaz halkının uygar dünyanın gözleri önünde mahvolmasından önce sesleniyoruz.(Abakhazskei pis’ma 1994 s 476-7)

 

 

1.BÖLÜM: GÜRCÜ ABHAZ ÇATIŞMASININ ANALİTİK ANLATISI

 

1) Abhazya’nın Rusya Tarafından İşgali Öncesindeki Dönem(1810 öncesi)

 

Antik dönemlerden beri, Abhazlar aynı anda iki farklı kültürel ve siyasi etkileşimde bulunmalarını sağlayan ilginç bir bölgede yer aldılar.

 

Bir tarafta, Abhazlar dil, folklör ve soy açısından Kuzeybatı Kafkasya’nın Çerkes kabilelerinin yakın akrabasıdır. Abhazya, bu açıdan belki de Çerkesya’nın güney kolu olarak düşünülebilir. Abhazlar her ne kadar Kafkas Sıradağları’nın güneyindeki halklar arasında Çerkeslerle tek akraba halk olsa da, tarih öncesi dönemler incelendiğinde Türkiye’nin kuzeyine kadar proto-Adige kültürüne ait kalıntılar bulunur(Çirikba 1998). Abhazlar Kuzey Kafkasya’nın tüm dağlı halklarıyla(Osetler,Vaynahlar, Dağıstan’ın yerel halkları ve Adigeler) daha geniş ancak daha az yoğun linguistik ve kültürel bağlara sahip olduğu için Güney Kafkasya’nın tek “Dağlı Halkı” olarak nitelendirilebilir.

 

Diğer tarafta, her ne kadar Abhazca ve sonradan modern Gürcüceye evrilecek olan Kartvel dilleri arasındaki bağlantı zayıf olsa da, Abhazların Kartvel(proto-Gürcü) kabilelere olan coğrafi yakınlığı, özellikle de Megrel ve Svanlara olan yakınlığı, sonradan Gürcistan olarak adlandırılacak bölgenin kültürü ve siyaseti üzerinde Abhaz soylularının etkili olmasını sağladı. Yabancı bir halkın egemenliği altında olmadığı zamanlarda, Abhazya bu bölgede birbirleriyle etkileşim halinde olan ve çoğu zaman kendi içlerinde savaşan prensliklerden biriydi. Abhaz soyluları sadece proto-Gürcü devlet sistemine entegre olmakla kalmadı, aynı zamanda diplomaside proto-Gürcü dilini kullanıp Hristiyanlığı da benimseyerek proto-Gürcü kültürüne de entegre oldu. Hanedanın iki dili birden kullanması Abhazca’da Çaçba, Gürcüce’de Şervaşidze olarak adlandırılmasıyla ismine de yansıdı. Bu dönemde Abhazca halkın kullandığı yazıya geçirilmeyen bir dildi.

 

Abhazların bu şekilde iki tarafa da yönelen yapısı, bana göre, her zaman Abhazlar ve Kartvel komşuları arasında uzun süreli bir çatışma potansiyelini içinde barındırdı. Eğer doğudaki Kartli ve/veya Kakheti krallıkları Gürcistan’ın birliği için sorumluluk almış olsaydı; Abhazya, Kuzey Kafkasya’yla olan kültürel ve linguistik bağları yüzünden, doğuda yaşayan Gürcülerin egemenliğine karşı doğal bir direniş merkezi olurdu.

 

Ancak Gürcistan’ın birleşmesi böyle gerçekleşmedi. Tam aksine, bugünkü Gürcistan’ı birleştiren Abhazya’nın askeri ve diplomatik faaliyetlerinin bir sonucu olan “doğu politikası” oldu. 978’den 13.Yüzyıl’ın ortalarına kadar faaliyet gösteren bu devlet, Abhazlar ve Kartvellerin Krallığı olarak adlandırılıyordu, ilk kralı III.Bagrat bir Kartli prensi ve Abhazya prensesisinin oğluydu(Bgazhba 1998). Bu zamanlarda “Abhazya” ve “Abhazlar” tüm Abhaz-Kartvel Krallığı ve onun sakinlerinden bahsetmek için kullanılıyordu( Hewitt ve Khiba 1998, s.173). Ortak krallığın yıkılmasından sonra, yerel prenslikler sistemi geri geldi ve Kafkasya’nın 19.Yüzyıl’da Ruslar tarafından fethedilmesine kadar bu sistem bölgenin siyasi yapısını oluşturdu.

 

 

6) Stalin sonrası dönem (1953—1985)

 

Stalin sonrası dönemde yüzeysel bir bakışla etnik gruplar arasında uyumun korunduğu görülse de, esasında her seviyede -Parti-Devlet bürokrasisinden, kültür ve eğitim kurumlarına ve gündelik hayatta dahi- Abhaz-Gürcü ilişkilerinde sürekli şekilde devam eden, açıktan yahut gizliden bir gerginlik bulunuyordu. Halka açık toplantılarda konuşmacının hangi dilde konuşmayı seçmesine bağlı olarak seyircilerin sık sık tezahürat veya ıslıklarla tepki vermesi atmosferin belirtilerindendi. Gerginlik kabaca her 10 yılda bir gerçekleşen Abhaz protestoları ile kendisine açık ifadesini buldu. 1957’de, 1965’te, 1967’de, 1978’de ve etnik gruplar arası şiddetin ilk kez ortaya çıktığı 1989’da.

 

Çeşitli aralıklılarla meydana gelen halk protestolarında ortaya çıkan memnuniyetsizliğin dışında, resmi bürokratik kanallardan da sayısız itiraz denemeleri yapıldı. Abhaz aydınlarınca Gürcü liderliğine karşı kaleme alınan şikâyetler partinin tepesine ve Moskova’daki devlet görevlilerine kadar ulaştırılıyordu. Görevliler, bazısının yaptığı gibi, eğer Abhazların şikâyetleri ile ilgilenirlerse iddiaların doğruluğunu kontrol etmek amacıyla Abhazya’ya gözlemci gönderebilirler ve bunun sonucunda da Tiflis’teki parti liderlerine Abhazların durumlarının iyileştirilmesi için baskıda bulunabilirlerdi. Eğer görevliler bu sorunlarla ilgilenmezlerse, standart Sovyet bürokratik pratiğini uygular, şikayet dilekçesini şikayet edilen idareye, yani Gürcü liderlerin kendilerine gönderirlerdi. Bu durumda dilekçeyi kaleme alanlar iftira atmakla suçlanıyordu.

 

Stalin sonrasında, Abhazların durumu Stalin’in son dönemlerindeki kadar kötü olmadı, ancak Sovyet döneminin başlarındaki kadar da iyi olmadı. Abhazlar acı zulümleri tekrar yaşamadılar ama 1931’e kadarki de jure ve 1936’ya kadar da de facto özerkliğe sahip olamadılar. Bununla birlikte, bu geniş aralıkta, zaman içerisinde kayda değer değişiklikler gerçekleşti. Özellikle 1978 yılı büyük dönüm noktası oldu. Tiflis’teki Gürcü liderliği 1953’ten 1978’e kadar Abhazya üzerinde sıkı denetimi sürdürmüş ve Abhazların çıkarlarına karşı simgesel tavizlerde bulunmuştu. Abhaz dilinde eğitim ve medya hususu küçük boyutlardaydı. Stalin dönemindeki Gürcüleştirme sırasında değiştirilen Abhazca yer isimlerinin özgün haline geri getirilmesi sorunu bile çözümlenmemişti. 1978’den sonra, Abhazlar, durumun tersine hem Gürcistan’ın politik ve kültürel elitinin büyük kısmının hem de Abhazya’daki hoşnutsuz Gürcülerin ciddi direnişlerine rağmen tekrar gerçek özerkliği elde etmeye başladılar. Bu dönemde Abhazlar, Abhazca televizyon yayını, Sohum Pedogoji Enstitüsü’nde oluşturulan kendilerine ait Abhaz Devlet Üniversitesi gibi imtiyazlar elde ettiler. Bu dönem ayrıca idarede ve hükümetteki mevkilerin, Abhazların toplam nüfusa göre oranlarının çok ötesinde bir oranda istikrarlı bir şekilde etnik Abhazlarca doldurulmasının yerel Gürcüler arasında “etnokratik rejim” korkusunun yükselttiği bir dönemdir.

 

1978’deki bu değişimi sağlayan şey Abhaz entelejansiyasının bir kısmının önderlik ettiği, Abhaz hakları için yapılan Stalin sonrası üçüncü protesto dalgasıydı. İlk iki protesto dalgasının (1957 ve 1965-1967’teki) etkisi minimal düzeydeydi. Ancak Gürcistan parti başkanı Eduard Şevardnadze 1978’deki protesto gösterilerine karşı Abhazya’da doğru milliyetler politikasının uygulanması gerektiğini açıkça beyan etti. Şevardnadze, protestoculara Abhazya’nın Gürcistan’dan Rusya Federasyonu’na transfer edilmesi haricindeki taleplerinin yerine getirileceği sözünü verdi. Şevardnadze verdiği sözlerin tamamını tuttu. Ancak daha sonra Abhazya’daki etnik Gürcülerin “Abhazlaştırma”ya karşı gerçekleştirdiği protestolar onun geri adım atmasına neden oldu. 1978 yılında Tiflis’te Gürcü milliyetçilerinin Moskova’nın Gürcü dilinin anayasal statüsünün düşürülmesine dönük kararını protesto ettiği ayrıca not edilmelidir. Şevardnadze, bu protesto karşısında da uzlaştırıcı bir tavır takınmış ve merkezi hükümeti taviz vermeye ikna etmiştir.

 

Abhaz memnuniyetsizliği yalnızca mağduriyetlerle değil aynı zamanda etnik tarih alanındaki akademik anlaşmazlıkla da ortaya çıkmıştır. Gürcü tarihçilerin Abhazların ya Megreller veya Svanlar gibi Gürcülerin bir çeşidi olduğuna dair iddiaları ya da tam tersine Abhazların Büyük Kafkas Sıradağlarının kuzeyinden yeni gelen, Gürcü topraklarında misafir olduklarını ima eden makaleleri Gürcü basınında yer alması Abhazları sinirlendiriyordu (Bazı Gürcü tarihçileri aynı bakışı Osetler için de ele almaktadır. Osetlerin farkı ise Osetlerin gerçekten de Kuzey yamaçlarından Gürcistan’a göç etmiş olmalarıdır). 1979 ‘da, Şevardnadze’nin girişimi ile, Gürcü ve Abhaz tarihçileri arasında ortak araştırmaları ve ortak tarihsel anlatı geliştirmeyi teşvik etmek amacıyla Borjomi’de bir dizi toplantı organize edildi. Bu toplantılar neticesinde Gürcü-Abhaz ilişkilerine dair pek çok çalışma yayımlansa da, katılımcılar belirtilen amaca ulaşamadılar. Süreç Şevardnadze’nin kişisel desteğine bağımlı kaldı ve Gorbaçev’in onu dışişleri bakanı olması için 1985’te Moskova’ya çağırması ile toplantılara son verildi. Lezheva, Sovyet sonrası dönemde Gürcistan’da kalmasına izin verilseydi Şevardnadze’nin Abhaz-Gürcü çatışmasının tırmanmasını engelleyebileceğine inanıyor (Lezhava 1997, s. 217).

 

1978 sonrası Abhazya’daki etnik güçteki değişim Gürcülerin tepkisine neden oldu. 338 kişiden fazla olmayan “Gürcü nüfusunun temsilcileri”, yeni “anti-Gürcü politikanın” Abhazya’daki bütün nomenklatura mevkilerinin üçte ikisini -çoğunluğu rüşvet yiyen- Abhazların işgal etmesine neden olduğunu iddia eden bir dilekçeyi 1980 yılında Şevardnadze ve Brejnev’e gönderdi. Bazı yerlerde etnik Gürcülerce yapılan protesto gösterileri yeni göreve gelen Abhaz yerel görevlilerinin Gürcülerle değiştirilmesine neden oldu. Aynı zamanda etnik motivasyonla fiziksel saldırı vakaları da görülüyordu, ancak bu tip davalar kamuya açık bir şekilde politik olmayan vakalar olarak görülmekteydi(Lezhava 1997, s. 220-25).

 

 

(Eskişehir Abhaz Kültür Derneği Facebook sayfasından alıntıdır.)

 

 

Tarih: 16-08-2018